”Hayatım boyunca savaştım. Barış umudunun olmadığı zamanlarda hep savaştım. Ancak şimdi barış zamanı, barışı gerçekleştirmenin zamanı!” diyordu İzak Rabin, Tel Aviv‘de barış gönüllülerinin önünde yaptığı konuşmada.
Çiftçi bir Yahudi aile geleneğinden geliyordu Rabin. 20. yüzyılın ilk yarısında Yahudi çiftçisi demek milli Yahudi bilincine sahip, eğitimli, Yahudi geleneklerine bağlı, tek bir ülkü etrafında toplanmış değerlere bağlılık anlamına da geliyordu.
Rabin, babası Ukrayna annesi de Belarus kökenli Doğu Avrupa Yahudileri‘nden. Aşkenazi grubuna dahil Orta ve Adoğu Avrupalı Yahudiler, İsrail‘in de geleceğinin temellerini atmışlardır. İzak Rabin de bunlardan biridir. Eğitimli, kültürlü, düzgün bir Yahudi devleti ülküsü doğrultusunda ne yapılması gerektiğini bilen ve bu doğrultuda canla başla çalışan birisiydi Rabin. İsrail Ordusu‘nda da aynı ruh ve kafayla görevine devam etti. Ancak artık devlet yönetimine geçtiğinde, büyük değişimlerin gerçekleştirilmesi zamanının geldiğini anladı.
Barış yanlısıydı. Filistin Kurtuluş Örgütü lideri Yaser Arafat‘ı da barış partnörü olarak yanına aldı. Ezeli düşmanlar, Arap-İsrail kavgasına son vermek üzere bir araya gelmeyi kabul etmişlerdi. Daha da önemlisi kendi halklarını da bu konuda ikna çalışmalarına başlamışlardı.
Yakın dostum Oktay Yılmaz’ın tavsiyesi ve katkılarıyla okumaya başladığım A’RAF – Oslo Barışından El Aksa İntifadasına Ortadoğu (Bora Bayraktar) kitabı İzak Rabin adına okuduğum, izlediğim ve duyduğum herşeyi yeniden canlandırdı düşüncelerimde.
Bir askeri ve/veya politikacıyı sevebilmekgerçekleşmesi zor bir olasılık, benim için azından. Ancak, nedense İzak Rabin’in duruşunu beğenir(d)im. İsrail-Filistin çekişmesini yakından takip edip olayların içyüzünü anlamaya çalıştığınızda kişiler ve olaylar sizin bir parçanız olmaya başlıyor sanki.
İzak Rabin’in öldürülmesi değildi herkesi şaşırtan. Katilinin bir Yahudi olmasıydı, olayın şaşırtan boyutu. Yigal Amir isimli aşırı dinci bir Yahudi tarafından öldürüldü İzak Rabin. Barış adına atılacak adımları ve yapılması gerekenleri bütün iyi niyetiyle dile getirmişti 4 Kasım 1995 akşamı. Hamas‘tan gelebilecek saldırılara karşı hazırlıktaydı İsrail güvenlik güçleri. Hamas’ın eylem hazırlığı içerisinde olduğu duyumları geziniyordu ortalıklarda diyor Bora Bayraktar kitabında.
Anlaşılan o ki, Batı Dünyası‘nın tahminlerinin aksine, barışa hazırlıklı olmayanlar Filistinli Araplar değildi sadece. Batı’nın öyle bir çifte standartlı görüşü vardır zaten. Çatışmaların inceleme ve tahlilini kendi saf ve aşırı iyimser algılama filtrelemelerinden geçirirler. Sorunun derinliğine inemezler. Problem tek taraflı ve Filistin kökenli olarak görülür.
Oysa Yigal Amir örneğinde de gördüğümüz üzere İsrail tarafında da barışı, uzlaşmayı ve birarada yaşamayı istemeyenlerin sayısı hiç de küçümsenecek kadar az değil.
İzak Rabin’in iyi bir politikacı ve çevresiyle karşılaştırıldığında bir idealist olduğunu söyleyebilirim.Herşeyden öte uzlaşma sürecini başlatanlardan biridir ve kendisini İsrail halkının karşısına almayı göze almıştır.
Bora Bayraktar’ın kitabını okumaya yeni başladım henüz. Ancak, düşüncelerimi kaplayan İzak Rabin imgesini es geçemedim.